31 Ocak 2014 Cuma

GÜNÜN SANATÇISI #10#

Haftanın son gününden merhabalar. Sizin haftanız nasıl geçti bilmiyorum ama benimki bol bol yatarak geçti. 2 gündür hasta ve raporlu olduğum için evde bol bol dinlendim. Bu nedenle blogla da hiç ilgilenemedim. Ama madem  ki bugün raporum bitti yeniden iş başı yaptım bloga da gereken zamanı ayırmalıyım. Bu Cuma'nın Günün Sanatçısı Andry "Shango" Rajoelina. Parisli tasarımcı, Süper kahramanları ve ailelerini gözler önüne sermek için harika bir resim dizisi yarattı. Ben görür görmez bayıldım, bakalım siz ne düşüneceksiniz? 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bu kahramanların hepsini tanıyorsunuz değil mi? Animasyon ve çizgi film hayranı olan ben bu resimleri gördüğümde bir kez daha bu yeteneğe saygı duydum. Eğer "Shango" daha başka neler yapıyor merak ediyorsanız buraya tıklayabilirsiniz. Sanatla kalın...

29 Ocak 2014 Çarşamba

PİRİ REİS'İN SIRRI


Türk tarihinin en önemli karakterlerinden biri olan ve çizdiği dünya haritası ile ünlenen Piri Reis'in yaşamının son yıllarında, dönemin padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle büyük bir hazinenin peşine düştüğü ortaya çıkar. Öte yandan da gizemli bir tarikat bu keşfin üzerine harekete geçer ve konuyla yakından ilgili olan ünlü bir tarih profesörünü kaçırır. 

Piri Reis, 1513 tarihli ünlü haritasının ortaya çıkan parçasında bu hazine ile ilgili ipuçları bırakmıştır ve tarihin seyrini değiştirecek bir keşfin yapılması işten bile değildir. Hakan Geda, elindeki ipuçları birleştirmeyi başardığında, tarihin derinliklerine uzanan tehlikeli bir maceranın tam ortasına düştüğünü fark eder. 

Peki ya hazinenin peşinde olan tarikat üyelerinin gücü, Hakan'ın önüne geçecek ve bu keşfi engellemeye yetecek mi?

Önce İstanbul'dan Antalya'ya, oradan da Hint Okyanusu'na kadar uzanan soluk kesici bir macera daha sizi bekliyor. Cenk Kayakuş, bu dördüncü romanında yine tarihin tozlu sayfalarına saklanmış derin bir sırr dikkat çekiyor ve okurlarını gizemle sarmalanmış muhteşem bir maceraya davet ediyor. 

"Umut, kimilerinde ters çevrilmiş kırık bir kum saatinden dökülüp giden tanelerden bile hızlı tükenir. İnançlar yerini endişeye bıraktığında tüm mücadele ortadan kalkar, zihnin içinde tek yönlü bir savaş başlar. Aklın cepheleri teker teker istila edildiğinde, delirmek gerçeklikten sıyrılmanın en kolay yoluna dönüşür."
Kitaptan…

"Cenk Kayakuş, Türkiye'nin Dan Brown'lığına soyunuyor adeta."
Sabah Gazetesi


Yukarıda tanıtımını izleyip içinden bir kesit okuduğunuz Cenk Kayakuş kitabı "Piri Reis'in Sırrı" adlı kitap Altınbilek Yayınları tarafından 3 Şubat 2014'de satışa sunulacak ve etiket fiyatı 20 TL. Şimdiden hepinize iyi okumalar...

WATSONS ALIŞVERİŞİM 1

Evet yine yaptım! Yine bir yazı dizisi oluşturdum :) Madem Watsons'tan çıkmıyorum, madem her alışverişe çıktığımda mutlaka uğruyorum bunu neden yazı dizisi haline getirmeyeyim? dedim. Okuyunca siz karar vereceksiniz iyi mi yaptım kötü mü? :)
En son alışverişimde satın aldığım aynı zamanda son dönemde favorim olan 3 ürünü görüyorsunuz fotoğrafta. İlki "I love Raspberry&Blackberry El Kremi". Genel olarak Watsons müşterilerinin son dönemdeki en favori ürünlerinden. Buram buram frambuaz ve böğürtlen kokan bu krem kuru cildimi nemlendirmeye de gayet yardımcı oldu. İkinci ürün Rimmel London'ın sadece 1 dakika içinde kurumasıyla gözdem olan 60 Seconds serisinden 305 Naughty But Nice. Ben genelde ojelerimi yatmadan 10 dakika önce sürdüğüm için ojede en önemsediğim şey çabuk kuruması. Rimmel'in bu serisi o yüzden benim için çok özel :) Rengi de fotoğrafta gördüğünüz gibi can alıcı bir kırmızı. Üçüncü ürün ise daha önce deneme fırsatımın olmadığı Golden Rose Jolly Jewels 104. Her ne kadar simli ojeleri genelde sadece yüzük parmağıma uygulasam da bu ojenin rengi de dokusu da gerçekten güzel. Simli-pullu oje arayışında olanlara tavsiyemdir. 
En son yaptığım mini Watsons alışverişimde satın aldıklarım böyle. Sizler hangi ürünleri tercih ettiniz, favorileriniz neler? Yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler...

28 Ocak 2014 Salı

EN İYİ BLOG YARIŞMASI

En İyi Blog Yarışması
Merhaba sevgili Blog Yazarları.! Yeni yarışmamız olan, "En İyi Blog Yarışması" yakında başlıyor. Blog sayfalarınızın daha geniş kitleler tarafından duyulması, kalıcı bir takipçi kitlesi edinmesi ve siteler arası link trafiğini artırmak adına düzenlediğimiz etkinliklerden biriyle daha karşınızdayız.

Yarışma Ödülü
Dereceye girecek olan ilk 6 Blog, sol tarafta görmüş olduğunuz sponsorlarımız alanında sitelerine direkt olarak 2 ay boyunca ücretsiz link kazanacaklar.. Yarışma birincisine extra olarak jüri üyeliği verilecektir.

Yarışma Oylaması
Yarışmamızın kazananlarını "Blog Deposu Jüri Üyeleri" belirleyecektir. Yarışmaya katılan her blog, jüri üyeleri tarafından 10 tam puan üzerinden derecelendirilecektir.

Yarışmaya Nasıl Katılırım
Yarışmaya katılmak isteyen blog sahipleri, önce bu yarışmayı sayfalarında duyurup, yayın içerisinde link verdikten sonra paylaşım yaptığı sayfa linkini alttaki yorum alanına bırakmalıdır.
Herkese bol şans.. http://blogdeposu.blogspot.com/

27 Ocak 2014 Pazartesi

SEVİMLİ HAYVAN YAVRULARI

Boşuna demezler her türün yavru hali güzel diye. Aslında böyle demezler ama böyleymiş gibi davranalım :) Evet, normal hayatta sevmediğiniz yada korktuğunuz hayvanların yavruları ne kadar da şirin onu göreceğiz bu yazıda. Hemen başlıyoruz:
 
 
 
 
 
 
Ne dersiniz? Sizce de şirinlik abidesi değil mi bunlar?

I LOVE INSTAGRAM I HATE MONDAYS *26*

Soğuk, buz gibi bir Pazartesi'den hepinize günaydınlar. Sıradan geçen bir haftasonundan sonra yine yaptık işbaşı. Bu Pazartesiler soğuk havalarda daha bir çekilmez mi oluyor ne? Şimdi sıcacık evimizde olup cam kenarında oturup bir elimizde kitabımız bir elimizde kahvemiz oturmak vardı... Hayal kurmak bedava :) Bugünün Instagram fotoğrafı da buna uygun olsun oldu olacak...
Bu kitabı Sinema mezunları bakar bakmaz tanır ki kendisi bu tip okulların olmazsa olmazıdır :) Bu haftasonu Nimrod Çıldırışları'nı okumuş bitirmiş hangi kitaba başlayayım diye bakınırken elime geçti yeniden. Ömrümün yarısını geçirdiğim okula geri dönme gibi bir isteğim olmadığı için fotoğrafını çekip anıları yad edip hemen yerine bıraktım bu kitabı. Onun yerine Chuck Palahniuk'un Gösteri Peygamberi'ni okumaya başladım. Daha önce Görünmez Canavarlar'ı okumuş ve değerlendirmesini yazmıştım. Merak edenleriniz varsa diğer Instagram yazılarıma buradan, kitap değerlendirmelerime ise buradan ulaşabilirler. Mutlu haftalar...

25 Ocak 2014 Cumartesi

NİMROD ÇILDIRIŞLARI - KİTAP DEĞERLENDİRMESİ

Etgar Keret'in kitaplarıyla ilk tanışmam bloguma da yazdığım gibi Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şöförü kitabını satın almam ile oldu. İlginç tarzı ve kara mizah unsurları taşıyan hikayeleri ile okuduğum ilk kitabıyla zaten beni  benden aldı. Bunun üzerine bütün kitaplarını satın aldım ve araya başka yazarların başka kitaplarını da alarak okumaya devam ediyorum. İkinci olarak okuduğum kitabı Gazze Blues'du. Dediğim gibi araya başka yazarlar okuyarak devam ediyorum ve en son, Bir Psikiyatristin Gizli Defteri kitabını okumuş değerlendirme yazısını da yazmıştım. O kitaptan sonra canım biraz öykü okumak istedi ve Etgar Keret'in ilk olarak 2006 yılında Parantez Yayınları tarafından türkçeye çevrilmiş benim ise Siren Yayınları basımıyla sahip olduğum Nimrod Çıldırışları kitabını okumaya başladım.
Keret bu kitabında da kara mizahın dibine vurmuş. Tarzını zaten az çok hepimiz biliyoruz. Öyle farklı, öyle fantastik, öyle müthiş ki sanki yapılacak en küçük müdahale yada eleştiri kitapta yarattığı dünyayı başımıza yıkacak gibi. Her kitabında biraz daha şaşırıyorum yarattığı dünyaya. Ve her öyküsünü seviyorum ama her kitabında bir favorim oluyor mutlaka. Nimrod Çıldırışları'nda ise favorim kitaba ismini veren öykü olmadı, favorim "Öykü Biçiminde Bir Düşünce".

"Genç adam o hücrede ip biçiminde son bir umutsuzluk düşüncesi düşünmüş ve ucuna bir ilmik atıp kendini asmış. Umutsuzluk ipi düşüncesi ay insanlarını o kadar heyecanlandırmış ki  herkes kendi umutsuzluk ipini düşünüp ilmeği boynuna geçirmeye başlamış. İşte böyle yok olmuş ay insanları, arkalarında o yalnızlık hücresini bırakarak. Ama yüzyıl süren uzay fırtınalarından sonra  o da çökmüş…"

Öykü Biçimde Bir Düşünce öyküsünden kısa bir kesit. Böylesi aykırı böylesi kıvrak ve böylesi kalbinize saplanacak öyküler arıyorsanız eğer bu kitap sizin için bir nimet olacak. Yeni kitaplarda ve yeni dünyalarda görüşmek üzere...

YA BAŞARAMAZSAK - TİYATRO SEYİRLİK

Geçen hafta Cyrano De Bergerac'tan sonra bir oyun daha izleyelim dedik ve seçimimizi "Ya Başaramazsak?" dan yana kullandık. Ya Başaramazsak? Hüseyin Avni Danyal'ın, İstanbul'un en özgür ve en sanatsever ilçelerinden olan Kadıköy Moda'da açtığı Tiyatro Seyirlik'de sahneleniyor. 
Oyun Alice ve Henry'nin evlilikteki heyecanlarını kaybetmesi üzerine fantezi dünyalarının kapılarını gerçek hayata açmalarıyla ilgili. Gerçek ile hayal arasında düşülen ikilemin tek bir sorusu var karı-koca için. Ya Başaramazsak? Oyunun yönetmeni  Gürol Tonbul şöyle söylüyor:

"Ya Başaramazsak korkusu… Bu oyunda iki özel ve yetenekli stand up'çının oyun çıkarma kaygılarına tanık olacaksınız. İş bu kadarla kalsa iyi! Bir de bu oyuncular evli olursa? İşte, size başaramama korkusunun kördüğüm olmuş halini gösterir Ya Başaramazsak oyunu…"

Benim oyun hakkındaki fikirlerime gelecek olursak, oyun İngiliz yazar David Tristram'a ait. Hüseyin Avni Danyal ve Ebru Saçar'ın oyunculukları izlenmeye değer. Hele hele Ebru Saçar'ın canlandırdığı karakterin gerekliliği olan fiziksel hareketliliği izlerken bile "Ne kadar yorucudur kim bilir" diye düşünmeme neden oldu. Hüseyin Avni Danyal'ın oyunculuğunu her zaman çok beğenirdim ve kendisini tiyatro sahnesinde izlemekten de büyük zevk duydum. Oyunla ilgili söyleyebileceğim tek olumsuz şey metnin Türkçeye uyarlanışıyla ilgili. Sanki çok bizden değil gibi. Orjinal metni okuma şansım olmadı ama demek istediğim şey şu: izlediğim şeyle bütünleşemedim bir türlü. Dışarıdan izledim oyunu bir türlü bizden bir şeyler bulamadım. Kimbilir belki de evli olmadığımdan empati yapamıyorumdur :)
Yukarıda bahsettiğim küçük olumsuz yanı da saymazsak izlediğinizde güzel zaman geçireceğiniz eğlenceli ve hareketli bir oyun Ya Başaramazsak. Ebru Saçar ve Hüseyin Avni Danyal'ın oyunculukları da gidip görmenizi gerektirecek türden. Tiyatro sadece soğuk havalarda, kapalı mekanlara sığınma amacıyla gidilen yerler olmamalı ama sizce de bugün tiyatro için çok uygun bir gün değil mi? Hemen karar verip biletlerini alabilirsiniz. Henüz geç değil :) Yukarıda uzuuun uzun anlattığım bu eğlenceli oyuna bilet almak için hemen buraya tıklayabilirsiniz. Tiyatro Seyirlik'de şimdiden iyi seyirler...

24 Ocak 2014 Cuma

GÜNÜN SANATÇISI #9#

Haftanın son gününden herkese günaydınlar. Önünüzde güzel uzun bir haftasonu olsun. Bugünün sanatçısı kendisi gibi güzel ve alımlı kadınları resmeden, Amerikalı illüstratör Jennifer Healy. Sanat, iyi ve kötü duyguların karışımıdır diyen Jennifer, çarpıcı tekniğinde bulanık renkli kalemler kullanarak gerçeklik ile fantastik arasında, unutulmaz ifadelere sahip kadınlar resmediyor. 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Gerçekten bunlar hayatımda gördüğüm en etkileyici kadın çizimleri. Haftaya yeni bir sanatçı ile tanışmak, sanata ucundan dokunmak için takipte kalın lütfen. Bu sürede diğer Günün Sanatçısı yazılarını okumak içinse buraya tıklayabilirsiniz.Sanatla kalın...

22 Ocak 2014 Çarşamba

SIRADAN NESNELERLE AKILLI ÇİZİMLER

Ekvador'lu sanatçı Javier Perez bir grafik tasarımcı ve tasarımcı ruhuna yakışacak şekilde, küçük nesnelere farklı açılardan yaklaşıp tuhaf ama eğlenceli çizimler yaratmış. Daha önce de örneklerini görmüştük fakat bunları ilk defa göreceksiniz.
 
 
 
 
 
 
 
 
Sizce de çok ama çok sevimli değiller mi? Çizim yeteneğim olsa kesinlike denerdim. Kafamda muhteşem fikirler var ama hiç yeteneğim yok. Zaten ikisini bir arada bulmak da çok zor değil mi?

21 Ocak 2014 Salı

HAFTASONU GEZİNTİSİ - DOLMABAHÇE

Geçtiğimiz Cuma akşamı muhteşem bir tiyatro oyununa gitmiştik ki yazısı burada. Oyundan geç saatlerde döndük eve ve Cumartesi sabahı da ancak 11 gibi uyanabildik. Uyandığımızda aslında kahvaltıya, Rumeli Hisarına gitmeye karar vermiştik. Kadıköy'den Rumeli Hisarına giden vapur olmadığını öğrenince Beşiktaş'a geçelim, duruma göre belki oradan bineriz diye düşündük. Beşiktaş'tan da Rumeli Hisarına gitmenin tek yolunun otobüs olduğunu öğrenince gitmekten vazgeçtik. Ben daha önce gitmeye fırsat bulamadığım için, Dolmabahçe Sarayını gezmeye karar verdik ama önce harika İstanbul manzarasında güzel bir kahvaltı yaptık.
Yazdan kalma muhteşem bir hava vardı o gün. Sarayın girişindeki cafede kahvaltımızı yapıp gezintiye başladık. 
Öncelikle belirtmeliyim ki Dolmabahçe Sarayında müze kart geçersiz. Yerli turistler için giriş 20 TL, öğrenci iseniz 5 TL. Biletlerimizi alıp Saraya doğru ilerledik.
Sarayı bireysel olarak gezmek yasak, bu nedenle Türkçe yada İngilizce rehberli turlara katılmalısınız. Bu rehberli turda zaten fiyata dahil. Biz Türkçe tura daha 20 dakika olduğu için beklemek istemedik ve İngilizce tura katıldık.
 
İçerisi gerçekten göz kamaştırıcı. Sarayın iki bölümü var Haremlik ve Selamlık olarak. İkisinde de fotoğraf çekmek yasak ama bu postu hazırlayabilmek için gizli gizli 1-2 tane çektim evet suçluyum :) Haremlik kısmı ki zamanında padişahın ailesine ait olan kısımdır, o bölümde Atatürk'ün çalışma odası ve bir dönem kalıp vefat ettiği yatak odası da mevcut. Tüm saray çok etkileyici fakat Atatürk'ün çalışma odası ve son dönemlerde zamanının çoğunu geçirdiği yatak odasını gördüğünüzde daha bir etkileniyor, içinizi yeniden bir hüzün kaplıyor.
Yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki yer ise sarayın Muayede salonu ve gördüğünüz kristal şamdan tam 4,5 ton ağırlığında imiş. 1-1,5 saat kadar bir sürede sarayı gezdikten sonra dışarı çıkıp Harem Cafe'de oturduk, dinlenmek ve çay içmek için ama çok tatlı bir misafirimiz vardı :)
Hepimiz oturmuş çaylarımızı içip sohbet ederken bu güzellik çıkıp geldi yanımıza, sakin sakin. Yerli yabancı tüm turistler fotoğraf makinelerine sarıldı tabii hemen :) Daha sonra sarayın bahçesinde gezinmeye başladık, daha önce duymamıştım Sarayın bahçesinde bir de saat müzesi varmış.
Bu müzede çoğunluğu Fransız yapımı olan şaheser niteliğinde saatler var.
Saat müzesini de gezip bitirdikten sonra farkettik ki Sarayın bahçesi çevresindeki büyük duvarlar sayesinde şehrin gürültüsünden karmaşasından o kadar uzak ki. Sanki İstanbulun en işlek semtlerinden birinde değilsiniz... Biz de bu sessizliği ve huzuru biraz daha yaşamak istedik ve saray bahçesindeki yürüyüşümüzle sonlandırdık günü...
 
 
Biz bu gezileri her haftasonu yapmayı planlıyoruz. Haftasonuna 3 gün kaldı. Bakalım bu haftasonunda yapacağımız sürpriz gezi nereye? Siz de merak ediyorsanız takipte kalın. Sevgiler...