28 Nisan 2014 Pazartesi

I LOVE INSTAGRAM I HATE MONDAYS *35*

Soğuk, yağmurlu, sıkıcı ve çoook yoğun bir Pazartesi'den daha günaydın. İşler biraz fazlaca yoğun olduğu için size kısa bir yazıyla merhaba diyeceğim bugün. Haftasonu 52 gün önce vefat eden dedeciğimin mevlüdü için memleketteydim. Gece 1:30'da dönünce sabah da iş için 6'da uyanınca biraz ayarım kaçtı tabii. Dün biraz da ıslanıp üşüyünce şifayı da kaptım. Uykusuzluk, grip ve Pazartesi combo yaptılar anlayacağınız. Her şeye inat bugünün fotoğrafı içinizi açsın...
Bu güzellikler annneannemin evinin önünde dedeciğimin kendi elleriyle dikip baktığı güller. Onları böyle açmış rengarenk görünce hem hüzünlendim, dedemi özledim hem de hayatın devam ettiğini anladım... Bazı insanların hakkını ne yaparsanız yapın ödeyemezsiniz ya dedeciğim de benim için öyle. Neyse...
Diğer Instagram yazılarım için buraya, beni Instagram'dan takip etmek içinse buraya tıklayabilirsiniz. Sevgiler...

25 Nisan 2014 Cuma

GÜNÜN SANATÇISI #18#

Bugünün sanatçısı çektiği muhteşem makro fotoğraflar ile bize, bir kısmımızın sevdiği bir kısmımızın nefret ettiği yada iğrendiği minik hayvanların günlük hayatlarını sergiliyor. Ukraynalı fotoğrafçı Vyacheslav Kosyrin'in salyangozların hayatına doğrulttuğu objektifinden çıkan fotoğraflardan bahsediyorum. Benim bu fotoğrafları gördükten sonra salyangozlara olan sempatim arttı. Hayatları ne kadar da renkli görünüyor...











Sanatçının renkleri ve ışığı kullanımına ayrıca hayran oldum. Dediğim gibi bir çok insanın iğrendiği bu minik canlıları bu kadar sevimli gösterebilmek de ayrı bir yetenek bence. Siz ne düşünüyorsunuz? Salyangozlar hakkındaki fikirlerinizde değiliklikler oldu mu? :)


22 Nisan 2014 Salı

RUHUNUZ YAZA HAZIR YA VÜCUDUNUZ?

Havalar ısındıkça etrafta daha çok "Yaz geliyor acilen kilo vermem lazım." cümlesini duymaya başladım. Açıkçası sporla arası iyi olan bir millet değiliz. Aksine milli sporumuzun piknik ve mangal olduğunu düşünüyorum :) Hal böyle olunca da yaz aylarına girmek üzereyken etrafta çok fazla kilo vermem lazım insanı oluyor. Gidebilen salonlara gidiyor ve spor salonları bu dönemlerde çok daha yoğun oluyor. Peki çocuğu olan, maddi durumu yetersiz olan, evden çıkmamak için geçerli nedeni olanlar kilo vermeyecekler mi? Tabiki verecekler. Aşağıda göreceğiniz hareketleri yaparak 1 ayda vücudunuzda ciddi değişiklikler gözlemleyebilirsiniz. Denemesi bedava :)
İlk hareketimiz Jumping Jacks. Lisedeyken Beden Eğitimi derslerinde bol bol yaptırırlardı, hatırlayanlarınız vardır :) 25 kes yapacağımız Jumping Jacks ile başlıyoruz spora.
Jumping Jacks'den sonra 25 kere de şınav çekeceğiz. Şınav çekmek kadınlar için biraz daha zor olabiliyor. Eğer çekemiyorsanız belinizi zorlamayın ve bu hareketi atlayın.
25 kere şınav çektiysek veya çekemeyip atladıysak :) şimdi Superman olacağız. Evet bu hareketin adı fotoğraftan da anlayacağınız üzere Superman. 25 kere superman uçuşu yapıyoruz :)
Superman gibi uçtuktan sonra bacaklarının kalınlığından şikayetçi olanlar için devam lunge hareketine geçiyoruz. Bu da 25 kere yapılmalı.
Ağırlıkla veya fotoğrafta göründüğü gibi ağırlıksız. Nasıl yaparsanız yapın yeter ki Squat yapın. Squat hareketi daha çok kalça ve göbek kaslarında etkili. Bu hareketi de 25 kez yapıyoruz. 
Bisiklete benzeyen bu hareketin ismi Crunch. 25 kere de bu hareketi yapıyoruz.
Yorulduk biliyorum ama bitmek üzere. Üstteki hareketin ismi dağ tırmanışı. 25 kere de bunu yapıyoruz.
Ve son olarak her derde deva Plank. Bu hareketi yaparken önemli olan şey ağırlığı kollarınızın ve ayaklarınızın üstüne vermeniz. Karın kaslarınızı kullanmanız ve yerde yatay halde durmanız gerekiyor. Popo yukarda değil. Bu hareketi yaparken eğer beliniz ağrıyorsa muhtemelen yanlış yapıyorsunuz. Bu günlük listede plank'i 25 saniye yapıp bitiriyoruz. Daha etkili olması açısından bu listeyi 2 kere yapabilirsiniz. 1 ayı bile bulmayacaktır bedeninizdeki değişimi farketmeniz. Yaz geliyor, sızlanmayı bırakıp harekete geçme vakti!

21 Nisan 2014 Pazartesi

I LOVE INSTAGRAM I HATE MONDAYS *34*

Mutlu bol güneşli bir Pazartesi'den günaydınlar. Havalar ısındıkça Pazartesi sabahları üstümüze karabasan gibi çöken sendrom da azalıyor gibi, ne dersiniz? Bugün gibi haftasonu da hava ışıl ışıl bol güneşliydi. Hal böyle olunca kimsenin evde durası gelmedi tabii. Biz de attık hemen kendimizi dışarıya. Önce Moda Myhoş da mükellef bir kahvaltı yaptık sonra da deniz kenarında bol yürüyüş...
Yürüyüş yaparken rast geldiğimiz bu kare sizce de yazı, güneşi ve mutluluğu yansıtmıyor mu? Her ne olursa olsun yaşamak güzel. Daha umutlu ve daha mutlu günler görmemiz dileği daimi... 
Diğer instagram yazılarım için buraya, beni Instagram üzerinden takip etmek içinse buraya tıklayabilirsiniz. Mutlu bol neşeli haftalar...

19 Nisan 2014 Cumartesi

BÜYÜK BUDAPEŞTE OTELİ

Her zaman işlerini ve planlarını son dakikaya bırakan ben ve erkek arkadaşım, İstanbul Film Festivalinin başlamasına 1. gün kala bilet almamız gerektiğini hatırlayıp bu filme bilet almak istediğimizde görevli bize "Ohoo, bileti ilk biten film bu zaten." demişti. Biz de üzülmüş şansımıza küselim demiştik. Sanıyorum filmin çok fazla ilgi görmesinden olsa gerek festivalle aynı zamanda birkaç sinema salonunda da vizyona girdi film. Biz de ilk fırsatta Capitol Spectrum sinemalarında izledik filmi. Ben yönetmenin popüler bir başka filmi olan Moonrise Kingdom'ı izlediğimde beğenmemiştim. Yönetmene bir şans daha vermek istedim ve hiç pişman olmadım. Yönetmen böyle bir cast oluşturmuş ki sanıyorum filmde bir ben yokum :))
20. yüzyılın başlarında Zubrowka şehrindeki Büyük Budapeşte Otelinin ihtişamlı döneminde geçiyor film. Film hala vizyonda olduğu için çok fazla spoiler vermeyeyim istiyorum bu nedenle çok detaya girmeyeceğim merak etmeyin. Kısaca film otelin konsiyerji Gustave H. ile bellboy Zero Mustafa'nın miras olayı yüzünden yaşadıkları eğlenceli ve bol karmaşalı macerayı anlatıyor.
Yönetmenin daha önce de 3 kere Oscar'a aday olmuş set dekorasyoncusu ve sanat yönetmeni ile çalışmış olmasından anlayabilirsiniz ki filmin sanat yönetimi mükemmel. Görsel efektlerle desteklenen sahneler izleyiciyi büyüleyici bir masal dünyasına sürüklüyor. Bunu yaparken hayatın gerçekliğinden de kopmuyor. Aynı zamanda yönetmenin içerik kadar hikaye anlatımını sanatsal öğelerle desteklemesi de diğer yönetmenlerden farklı kılıyor kendisini. İşin özü: bu kadar önemli oyuncunun ve bu kadar sağlam temelli sanat yönetiminin birleşmesiyle ortaya çıkan bu eğlenceli filmi vizyondan kalkmadan gidip izleyin. Gerçekten pişman olmayacaksınız. Filmden çıkarken aklınıza gelecek ilk şey ne kadar iyi vakit geçirdiğiniz olacak...

18 Nisan 2014 Cuma

Çantamdan Ayırmadığım Yeni Bir Şey Var!

Gülüşünüzün imzası dişleriniz derler. Gerçekten de öyle bence. Piyasada bembeyaz dişlere sahip olabilmek için pek çok ürün var, ancak ne yazık ki istediğim sonucu verebilen bir tanesiyle hala tanışamamıştım. Ta ki yakın bir arkadaşım bana Signal White Now Gold’u tavsiye edene kadar. Önceden raflarda olan White Now ürününe oranla White Now Gold’da anında beyazlatma etkisini 3 katına çıkartmışlar.
O ışıl ışıl, bembeyaz dişlere gerçekten de tek fırçalamada bile sahip olabildiğimi gördüğüm anda tamam dedim işte aradığım ürün buymuş. Özellikle “diş macunu” da demiyorum “ürün” diyorum çünkü klasik bir diş macunu banyoda aynanızın önünde durur, ancak Signal White Now Gold benim aynamın önünde duran değil, gün boyu çantamda taşıdığım bir kozmetik ürün gibi resmen. Nasıl ki gün içinde makyajımı tazeliyorum ve yenilenmiş gibi hissediyorum, Signal White Now Gold’la da ne zaman mücevher gibi parlayan dişlere sahip olmak istersem, çantamdan çıkartıp dişlerimi fırçalıyorum.
Ayrıca çok keyifli bir web sitesi var White Now Gold’un. www.pariltilihayatim.com Facebook’unuzla bağlanıyorsunuz ve bir anda kendinizi magazinlerin, paparazzilerin dünyasında buluyorsunuz. Ünlü magazin muhabiri Seyhan Erdağ, size ait milyon dolarlık bir villayı dolaşıyor. Fotoğraflarınız da evin duvarlarını süslüyor. Bu da yetmezmiş gibi www.pariltilihayatim.com ‘a girip formu dolduranlar arasından yapılacak çekilişle 75 adet içi Yves Rocher güzellik ürünü dolu Furla'nın efsanevi Candy Bag çantası hediye ediliyor. Daha ne olsun, Furla çantanıza atın Signal White Now Gold’u ve anında bembeyaz dişlere sahip olun!
Bir boomads advertorial içeriğidir.

GÜNÜN SANATÇISI #17#

Haftanın son, Londra benzeri iş gününden herkese günaydın :) Malum havalar mis gibi giderken birden yağmur başladı. Ama bu içimizdeki yaz geliyor neşesini engellemeye yetmez. Bugünün sanatçısı biraz umutsuzluk ve yalnızlık içerse de sizin gününüz hep bol neşeli ve mutlu geçsin.
Bugünün, yazıma konu olan sanatçısı Angel Boligan. Kendisi Kübalı bir illustratör. Genellikle melankolik dokunuşlarıyla dolu yalnızlık, umutsuzluk veya aşk acısı içeren eserleriyle karşımıza çıkıyor. Her çalışması hüzün verirken aynı zamanda gerçek hayata ne kadar yakın değil mi?
 
 
 
 
 
 
 
 
Sanatçı hüznü nasıl da naif yansıtmış değil mi? Benim favorim 5. sıradaki çalışma oldu. İnsan yalnız eğlenemiyor bile değil mi? Sizin favoriniz hangisi? Yorumlarınızı bekliyorum. Yazılarıma yorum bırakın ki orada olduğunuzu anlayayım :) Sevgiler...

12 Nisan 2014 Cumartesi

GIULIO CESARE OPERASI

Giselle nasıl izlediğim ilk bale ise Mehmet Ergüven'in sahneye koyduğu, Paolo Villa şefliğindeki 2 perdelik 165 dakikalık Giulio Cesare operası da ilk opera deneyimim oldu. Neden bu kadar geç kaldım opera ve bale için gerçekten kızdım kendime izledikten sonra. Kimbilir daha neler kaçırdım diye de üzüldüm bol bol. 
Oyunun konusu kısaca: Milattan önce 48 yılında Roma'yı ele geçirmek üzere Pompeo ile girdiği savaşı kazanan Cesare, Mısır'a kadar onu takip eder. Pompeo Mısır'da Kral Tolomeo'nun ona yardım edeceğine inanır fakat işler beklediği gibi gitmez. 
Handel'in başyapıtlarından olan Jül Sezar'da Cesare rolünde Özge Belen'i izledik. Her ne kadar Cesare'ın genç bir kadın bedeninde Soprano olarak canlanması ilginç gelse de ben şahsen biraz yadırgadım. Sanatçı ne kadar yetenekli olursa olsun Cesare heybetini bulamadım. Buna karşılık Pompeo'nun oğlu rolündeki Aylin Ateş hanımefendi gerçekten çok başarılıydı bir erkek karaktere hayat vermekte. Sesto'nun yaşadığı korku, hayalkırıklığı ve öfkeyi izleyiciye öyle bir yansıttı ki kimse oyuncunun cinsiyetiyle ilgilenmedi bile. 
Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz, Cleopatra'ya hayat veren Otilya İpek ise yeteneğiyle parmak ısırttırdı. Kendisinin yer aldığı her sahnede salon alkıştan yıkıldı. 
2 saat 45 dakikalık bu operayı ben hiç sıkılmadan izledim. Oyuna dair söyleyeceğim fazla olumsuz yan yok. Sadece Süreyya Operası'nın genel bir sorunundan bahsedeceğim. Operanın havalandırma sistemi gerçekten berbat. Bu gibi uzun oyunlarda 2. perdeden itibaren ortam nefes alınmayacak hale geliyor. Çok sıcak ve resmen oksijen yok içeride. Özellikle üst localarda oturuyorsanız eğer sıcaklık da çekilmez hale geliyor. Bu nedenle insanlar sürekli localardan çıkıp pencereleri açıp hava alıp geri geliyorlar. Bu da izleyicinin dikkatini dağıtıyor ama gerçekten de izleyicinin yapacağı bir şey yok. Dilerim Kadıköy Belediyesi bu havalandırma işine de en kısa sürede bir çözüm bulur.
Sırada hangi opera var söyleyemeyeceğim .Sürpriz olsun :)

11 Nisan 2014 Cuma

GÜNÜN SANATÇISI #16#

Haftanın son ve bol yağmurlu işgününden herkese merhaba. Günlerden Cuma olunca Günün Sanatçısı günü gelmiş demektir. Bugün, gördüğüm anda beni gerçekten heyecanlandıran ve masal diyarlarına götüren bir sanatçıyı tanıtacağım. Bakalım kimmiş?
Bugünün sanatçısı hem müzisyen hem de ressam olan Rus asıllı Svetlana Kolosova. Tuval olarak kendi ellerini kullanan sanatçı klasik Andersen masallarından esinlendiği resimler yapıyor. Çok yönlü sanatçı, insan elinin hatlarını resimlerinde organik olarak kullanıp titizlikle çalışıyor. Hadi bu titiz çalışmalarının sonuçlarını görelim.











Sizce de etkileyici değil mi? Hepsi gerçekten de bir masala ait. Detaylı incelerseniz hangi resimin hangi masala ait olduğunu da anlayabilirsiniz. Benim favorim sondan 2. resim oldu. Sizinki hangisi?